Allah´ın adıyla,
İnsanın hayatından bir çok şeyi çalıp götüren, tehlikeli işlerden biri, bahane aramaktır. Bu iş her ne kadar ciddiye alınmasa da günümüzde çok fazla yapılan ve bir çok yanlışın da kökü olan bir iştir. O, bir kaynaktır ki kurutulmadığı sürece insanoğlunun hayatını kuşatıp etkisi altına alacaktır. Görünürde insanlar genel olarak, sorumlu oldukları işlerden kolayca kaçınmak için bahane aramayı seçmektedir ancak görünmeyen ve çok da fark edilmeyen başka bir durum inanç meselelerinde yaşanmaktadır. Aslında bu fiilin en acı yanı da inançsal konularda sirayet edip, insanları etkisi altına almasıdır. İnsan, bu gibi durumlarda kendi bahanesine o kadar aldanmış bir hale bürünür ki hakikati görüp, işitmez. Bu konuyu birkaç başlık altında inceleyebiliriz. Bunlardan biri ameli (fiili) konularda bahane aramak, bir diğeri itikadi (inançsal) konularda bahane aramaktır.
Ameli konular sadece inanca bağlı olan ameller değildir. Bizler ders çalışmak, hasta ziyaretine gitmek, spor yapmak gibi bir çok işte bahane uydurmaktayız. Bu bahaneler her ne kadar insanın çevresini etkilese de temel olarak insanın kendisini etkilemektedir. Temel faktörlerden biri olan uyuşukluk, kişinin hedefinin olmaması, hedefi varsa da doğru bir hedef olmaması, bu hedef doğru bir hedefse de hedefin önemini kavrayamamasından kaynaklanmaktır. Bunlar da kişide uyuşukluk ve isteksizliği meydana getirerek yapması gereken işlerde sürekli ertelemeye ya da bahane uydurarak kaçınmaya sebebiyet vermektedir. Bu gibi durumlar, başarılı bir birey ve toplumun meydana gelmesi adına büyük engeller oluşturmaktadır.
Bir diğer bahane aranan alan inanç konularıdır. Maalesef yüce Allah´ı inkar etmekten, en küçük toplumsal olaylara kadar insanoğlu bahane uydurma yetisini sonuna kadar kullanmakta. Kuran-ı kerim´de Tur suresinin 30.ayetinden 44.ayetine kadar olan bölümde insanın hakikati nasıl bile bile inkar ettiğine şahitlik etmekteyiz. Bu bahane uydurma insanı fıtratından ve benliğinden uzaklaştırmaktadır. Artık onlar siyahı beyaz, beyazı siyah görecek bir hale gelmişlerdir. Kendilerine istedikleri deliller getirildiği halde sürekli başka delil isteyen toplumlar, kutsal kitabımızın bir çok yerinde zikredilmiştir. Bu öyle ileriye gitmiştir ki bir çok delilin ardından Hz.Musa´ya (a.s) ‘’Bize Allah´ı açıkça göster’’ demeye kadar sürüklenmişlerdir. Ayrıca alemlerin rabbi, nisa suresinin 165.ayetinde ‘’Müjdeleyici ve sakındırıcı peygamberler gönderdik ki insanların peygamberlerden sonra Allah´a karşı bir bahaneleri olmasın. Allah izzet ve hikmet sahibidir.’’ Buyurmuştur. Müşriklere karşı da uyarılar yapıldığında onlar bahane üretmişlerdir ve biz atalarımızı üzerinde bulduğumuz yola uyarız diyerek inkarcılardan olmuşlardır.
İnsanlar bahane üretme yetilerini kendi çıkar ve istekleri doğrultusunda o kadar kullanmışlardır ki yukarıda bahsi geçen olaylar dışında da bir çok yerde kuran-ı kerim bu konuya dikkat çekmiştir. Elbette tüm bu ikaz ve deliller sonucunda insanoğlu yine de bu yanlıştan dönmemiş haldedir. Bu durum, sonunda insana zarar ziyan olarak dönecektir. Nitekim, Rum suresi 57.ayette ‘’O gün zulmedenlere mazeretleri bir fayda sağlamaz. Allah´ı razı etme istekleri de kabul edilmez.’’ Mümin suresi 52.ayette de ‘’O gün mazeretleri fayda sağlamaz zalimlere. Lanet de kötü yurt da onlaradır. ‘’ Buyrulmuştur.
Maalesef bizler günümüz olaylarında da bir çok bahaneyi hakikatin önüne katıp gözlerimizi kapatmaktayız. Türlü bahanelerle hakkı batıla tercih ederek gerçeklerin üstünü örtüp, görmemezlikten gelmekteyiz. Böylece hem kendimize hem de çevremize zarar vermekteyiz. İnsanlar bazen toplumsal meselelerde iş, arkadaşlık, akrabalık gibi bir çok etkeni hakikate tercih etmekteler. Bunları yaparken iki türlü bahane uydurmaktadırlar. Biri vicdani bahanelerdir ki insan her ne kadar kendisi dahi inanmasa bile bu bahanelerle kendisini avutmaktadır. Vicdani olarak, yanlışına ya da yanlışı yapanı desteklemesine, kendi benliğinde bir takım bahaneler uydurur. Bunları her ne kadar kendisinde gizli tutsa da bazen toplumda da zikredebilir. Gizli tutmasının sebebi kendi yanlışını bilmesinden kaynaklanmaktadır. Bir diğeri de dışarıya ve topluma sunduğu bahanelerdir ki burada genel olarak yapay bahaneler uydurulur. Bunlar kulaktan dolma ve gerçeklikten uzak sözlerdir.
Genelde toplumun ve özelde insanın büyük problemleri, bu bahane üretme ve uydurma politikalarından kaynaklanmaktadır. İnsanın iman derecelerinde ilerleyememesi, gözünün kapanması, gerçeklikten uzaklaşması, hakikati kenara itmesi, batıl yahut yanlışta ısrar etmesi ve kemale erme yolunda gerilemesi, bahanelere bağlı olarak ortaya çıkan problemlerdir. Hiç şüphe yok ki bu gibi problemlerden arındırılmış bir toplum, her daim ileriye doğru hareket edecek ve hakikati yaşayacaktır.
Muhammet Sayan