BİSMİHİ TEALA
AKIL VE CEHL (CEHALET)
Usul-u Kafi, Şeyh Kuleyni’nin kaleme aldığı ve Şia mektebinin dört büyük hadis mecmuasından birisi ve en önemlisidir. Onun ilk bölümü ‘Akıl ve Cehl Kitab’ıdır. Kuleyni’nin, eserinin ilk bölümünü akıl ve cehl (cehalet) konusuna ayırması onun Kur’an’dan ve Ehl-i Beyt İmamlarından (a.s) etkilendiğine tanık etmektedir. Zira Kur’an ve Ehl-i Beyt ekolünde akıl çok önemli bir konuma oturtulmuştur.
Söz konusu bölümde aklın değeri, kimlerin akıllı olduğu, kimlere akıllı deneceği ve akıl ile cehaletin orduları yani akıllı olmanın ölçüleri hakkında Peygamber Efendimiz (s.a.a) ve Ehl-i Beyt İmamlarından (a.s) hadislere yer verilmiştir.
Bu bölümde dikkat çeken bir başka nokta kitabın adının ‘Akıl ve Cehl (Cehalet)’ olmasıdır. Aslında onun adının ‘Akıl ve Akılsızlık’ olması gerekirken bunun yerine ‘Akıl ve Cehl’ diye adlandırılmıştır. Normalde kimsenin kolay kolay fark etmediği bu çok ince nokta Kur’an ve Ehl-i Beyt ekolünde yetişen Şeyh Kuleyni’nin basiretini ortaya koymaktadır. Zira aklın karşısında akılsızlık yer alması gerekirken bunun yerine cehaletin getirilmesi herkesin yapabileceği bir şey değildir. Biz, insanlara ya akıllıdır ya da akılsızdır deriz. Ama Ehl-i Beyt ekolünde insanlar ya akıllıdırlar ya da cahil. Yani insanlar eğer aklın hükümlerine göre hareket ederlerse akıllıdırlar, etmezlerse cahildirler.
Konunun daha iyi anlaşılması için Usul-u Kafi’de yer alan aşağıdaki şu rivayete dikkatlerinizi çekiyoruz:
Sema’e b. Mihran şöyle rivayet etmiştir:
‘Bir gün Ebu Abdullah (İmam Cafer Sadık aleyhisselâm)’ın yanındaydım. Yanında dostlarından bir grup da vardı. Söz dönüp dolaşıp akıl ve cehalet konusuna geldi. Ebu Abdullah buyurdu ki:
«Aklı ve ordusunu, cehaleti ve ordusunu tanıyın ki doğru yolu bulasınız.»
Sema’e der ki: Bunun üzerine dedim ki: ‘Sana kurban olayım. Senin bize öğrettiğinden başkasını bilmiyoruz.’
Ebu Abdullah (İmam Cafer Sadık aleyhisselâm) buyurdu ki: «Allah -azze ve celle- aklı yarattı. Akıl, arşın sağ yanından, Onun nurundan yaratılan ilk ruhani (soyut) varlıktır. Allah ona: “Geri dön.” dedi, akıl geri döndü. Sonra ona: “Beri gel.” dedi, akıl beri geldi. Allah Tebareke ve Teâlâ şöyle dedi: “Seni büyük bir yaratılışla yarattım ve seni bütün yarattıklarımdan üstün tuttum.” Sonra Allah, cehaleti tuzlu ve karanlık bir denizden yarattı. Ona: “Geri dön.” dedi, cehalet geri döndü. Sonra: “Beri gel.” dedi, cehalet beri gelmedi. Bunun üzerine Allah ona: “Büyüklendin.” dedi ve onu lanetledi.
Sonra akla yetmiş beş asker bahşetti. Cehalet, Allah’ın akla verdiği değeri, ona bahşettiği askerleri görünce içinden akla karşı düşmanlık duygusu beslemeye başladı ve şöyle dedi: “Ey Rabbim! Bu da benim gibi bir varlıktır. Sen onu yarattın, ona ikramda bulundun, onu güçlendirdin. Bense onun karşıtıyım. Fakat benim ona karşı koyacak gücüm yoktur. Ona verdiğin gibi bana da askerler ver.”
Allah buyurdu ki: “Evet, ama bundan sonra da emrime karşı gelirsen, seni ve askerlerini rahmetimden uzaklaştırırım.” Cehalet, “Razıyım.” dedi. Bunun üzerine Allah, ona yetmiş beş asker verdi. Akla verilen yetmiş beş asker şunlardır:
1) Hayır; o aklın veziridir. ‘Şer’ri onun karşıtı yapmıştır. Şer cehaletin veziridir.
2) İman; onun karşıtı Küfür’dür.
3) Tasdik; onun karşıtı İnkâr’dır.
4) Umut; onun karşıtı Umutsuzluk’dur.
5) Adalet; onun karşıtı Haksızlık’dır.
6) Hoşnutluk; onun karşıtı Hoşnutsuzluk’dur.
7) Şükür; onun karşıtı Nankörlük’dür.
8) İyimserlik; onun karşıtı Karamsarlık’dır.
9) Tevekkül; onun karşıtı Hırs’dır.
10) Şefkat; onun karşıtı Yüreklilik’dir…’
Rivayet uzun olduğundan onun bir kısmını getirdik. Diğerlerini eserin kendisinden okuyabilirsiniz.
Yaşantımızda her zaman karşımıza çıkan ve rivayette beşinci maddede gelen ‘Adalet; onun karşıtı olan Haksızlık’ konusunu ele alırsak konu daha iyi açıklığa kavuşacaktır:
Adaletli olmak aklın verdiği bir hükümdür. Aklın hükümleri de evrensel olup kim, hangi inançtan olursa olsun adaletin güzel bir şey olduğunu, adaletli bir düzenin olması gerektiğini kabul eder. Adil olmayanlar bile adaletli bir düzen isterler. Bir hırsızlık çetesi soygun yaptıktan sonra sıra bölüşmeye gelince onu adaletli bölüşmeyi isterler.
Adaletin karşıtı olan haksızlık ise yine kim ve hangi inançtan olursa olsun hiç kimsenin kabul edeceği bir şey değildir, hatta haksızlık edenler bile onun kötü bir şey olduğunu söylerler.
Ehl-i Beyt ekolü (a.s) adaletli kimseleri akıl sahibi kimseler diye nitelerken adaletsizlik yapanlara akılsız demez, aksine onları cahil diye niteler. Yani bir insan adaletli davranıyorsa o kimsenin tahsili düşükte olsa akıllıdır. Ama yüksek tahsilli birisi adaletsizlik yaparsa o da cahildir. Çünkü akılsız olsa yüksek tahsil yapamaz. Ama verdiği hükümlerde adaletten şaştığı için Ehl-i Beyt ekolünde o kimse cahildir.
Selam ve saygılarımla
Ehlibeyt Alimi İlahiyatçı Yazar Serdar Aytekin