Allah´ın adıyla,
Peygamberler (a.s) insanlar için görevlendirilmiş kişiler olmaları sebebiyle bazen büyük bazen de küçük topluluklar üzerine gönderilmişlerdir. Görevli oldukları toplum kaç kişiden oluşursa oluşsun tümünün ortak hedefleri vardır. Bu hedeflerden bir kaçı insanların kurtuluşu, uyarılması ve kendilerinin Allah tarafından birer delil olmalarıdır. Bizler her peygamberin görevli olduğu toplumda bazı yapıları düzeltmeye ve ıslah etmeye çalıştığını görüyor olsak dahi aslında her biri ortak hedefler uğruna adımlar atmışlardır. Bulundukları toplumların eksiklerini gidermeye çalışmış ve Allah´ın belirlediği yol üzerinde ilerlemelerini sağlamak için çabalamışlardır.
Allah´ın elçilerinin hedeflerinden biri olan insanların kurtuluşu, tüm peygamberlerin üzerinde durduğu bir konudur. İnsanoğlu kendi elleriyle karanlıklaştırdığı dünyada kendisini zora sokmakta ve sorunlar yaşamaktadır. Adaletsizliğin, cahilliğin ve daha birçok yanlışın farkında olan insan, bu yanlışlardan el çekemez hale gelmektedir. Peygamberler bu karanlıklardan insanları kurtarmak için toplumlara ulaşmış ve aydınlığa doğru ilerlemelerini hedeflemiştir. Kuran bizlere bu yanlışların sayıca çok olduğunu bildirmekle beraber, kurtuluşun da tek bir yolla mümkün olduğunu beyan etmektedir. Öyle ki İbrahim suresinin 1.ayetinde şöyle buyurmaktadır; ‘’Bu Kuran öyle bir kitaptır ki, insanları Rablerinin izni ile karanlıklardan nura, her şeye galip ve hamda lâyık olan Allah’ın yoluna çıkarman için onu sana indirdik.’’
Ayete dikkat ettiğimizde karanlıklardan bahsederken kurtuluşun da nurda olduğunu beyan etmektedir. Bir çok karanlığın ve yanlışın hakim olduğu toplumların tek kurtuluşunun nur yani Allah´a iman olduğunu söylüyor. Allah´a iman esasında var olan adalet, bilgi ve inanç tüm bu sorunları ve karanlıkları aydınlığa çıkaracak olan tek yoldur. Peygamberler de insanları nura çıkarmak için görevlendirilmişlerdi.
İnsanların kurtuluşunu sağlamaya çalışırken aynı zamanda müjde ve uyarı yoluyla da gerçekleri göstermeye çalışmışlardır. Bu müjde ve uyarı yolunu bizler de kullanmaktayız. Tehlikeli ya da zararlı bir şey yapan çocuğumuza sonucunun zararlı olacağını söylerken, güzel bir şey yapana da sonucunun iyi olacağını ve devam etmesini söyleriz. Peygamberler de görevli oldukları toplumda doğru yolda ilerleyenleri cennetle müjdelerken, yanlış yolda ilerleyenleri de yolun sonunda bulunan cehennemle uyarmıştır. Bu şekilde hem karanlıklar peşinde gidenlere hem de nura yönelenlere hitap etmişlerdir. En´am suresi 48.ayette bu konu hakkında şöyle buyrulmuştur; ‘’Biz elçilerimizi, yalnızca müjdeci ve uyarıcı olarak göndeririz. Bu nedenle iman edip doğru ve yararlı işler yapanlar ne korkacak, ne de üzüleceklerdir.’’
Yapılan uyarılar ile birlikte hedeflerinden bir diğerini yani Allah tarafından bir delil olduklarını göstermişlerdir. Onlar gittikleri toplumlara seçenekler sunmuşlar ve insanları seçim yapmakta özgür bırakmışlardır. Doğru yol gösterildikten sonra onu seçmek ve kabullenmek insanın kendi benliğinde gerçekleşmelidir. Akıl birçok doğruyu ve yanlışı anlamaktadır ancak yine de peygamberler apayrı bir delil olarak sayılmışlardır. İnsanın fıtratında bulunan tevhit inancı ve birçok günahı teşhis etme yetisi onu elbette ki doğru yola teşvik etmektedir. Buna rağmen yüce Allah peygamberlerini göndererek, karanlıklarda boğulan kimseler için herhangi bir bahane yolu bırakmamıştır. Kuran bu konuda peygamberlerin gelmemiş olması durumunda bazı kimselerin bunu bahane edebileceklerini söylemektedir. Taha suresi 134.ayette şöyle buyrulmuştur; ‘’Eğer biz onları o Kuran’dan önce bir azap ile helâk etseydik mutlaka, “Ey Rabbimiz! Keşke bize bir peygamber gönderseydin de alçalıp rezil olmadan önce ayetlerine uysaydık” derlerdi.’’
O yüce şahsiyetlerin ortak hedefleri, her zaman ve mekan için geçerlidir. Bu düşünceyle birlikte, peygamberlerimizin gösterdikleri hedefleri doğru tanımayı ve kabullenmeyi ümit etmekteyiz.
Muhammet Sayan