İnsan Eşref-i Mahlukat´tır. Allah´ın yeryüzünde halifesidir. İnsanın bu yüce unvan ve makamları taşıması ve elde etmesi onun çalışması ve mücadelesiyle mümkündür. İnsan hayatta fail-i muhtardır. Yani yüce yaradan onu iki şey arasında serbest bırakmıştır. Makam olarak ya yücelerin yücesine ulaşacak ve ya aşağıların aşağısına inecektir.
İnsanoğlu hedefli bir varlıktır. Nihai hedefi ise yüce Allah´a yakın olmasıdır. Bu hedefe ulaşması yaratanın davetine lebbeyk demesine bağlıdır. Allah tarafından gelen öğretileri tanıyıp, onlarla vazifesini teşhis edip, amel etmesiyle bu değerlere ulaşmış olacaktır. Bu önsöz ile şunu elde ediyoruz; İnsan sorumlu bir varlıktır.
İnsanı diğer canlılardan ayırt eden şey aklın yanında onun sorumlu bir varlık olmasıdır. Bu hususta insanın sorumluluk alanı çok geniştir. İnsanın kendisine, ailesine, topluma, tabiat, doğa ve diğer canlılara karşı sorumluluğu vb.
Evet, böylece insanoğlu sorumlu bir varlık olduğunun bilinci ve şuuru içerisinde yaşamalıdır. Bu sorumluluklardan kaçmak, insanın insan için belirlenen ulvi sıfatlardan ve makamlardan mahrum kalmasına sebep olacaktır. Yüce kitabımız kuran-ı kerim sorumluluk meselesini ciddi bir şekilde açıklamış, bizi uyarmış ve uyandırmıştır. Kuran-ı kerim bize hem sorumlu olduğumuzu hem de sorumlu olduğumuz alanları tanıtmıştır. Bu noktada yüce Allah şöyle buyuruyor; ‘’Hiçbir insan diğer insanın ağır yükünü taşımayacaktır.’’ Yani kuran sorumluluğa ağır bir yük unvanı vermiştir. Bir başkasının sorumluluğunu yerine getirmesi diğer insanın sorumluluğunu ortadan kaldırmıyor.
Bundan dolayı insan olan her birey kendi sorumluluğunu bilmelidir ve o noktada ciddiyet göstermelidir. Sorumluluk ağır bir yük olduğuna göre sorumluluklarımızı doğru bir şekilde öğrenmemiz gerekiyor. Bilmediğimiz şeylerin peşinde olmamamız gerekiyor. Bu noktada İsra suresi 36.ayeti kerimede yüce Allah bizleri şöyle uyarmıştır; ‘’Hakkında kesin bilgi sahibi olmadığın şeyin peşine düşme. Çünkü kulak, göz ve kalp, bunların hepsi ondan sorumludur. ’’ Bu ayet-i kerimeden net olarak anladığımız şey kıyamet günü ilahi adalet mahkemesinde yüce Allah bizim bütün uzuvlarımızı sorgulayacaktır. Yaptığı işler konusunda hepsi hesap vermiş olacaktır.
Evet, dostlar İmam Ali (a.s) kendi yaranını takvaya davet ederken ayrıca onları sorumluluk alanları noktasında da uyarıyordu. İnsanın yaşadığı bu evrende her şeye karşı hatta toprak ve hayvanlara karşı bile sorumlu olduğunu bildiriyor ve şöyle buyuruyordu; ‘’Allah´ın kulları, şehirleri, doğası ve hayvanları konusunda Allah´tan çekinin. Allah´a itaat edin ve ona muhalefet etmeyin.’’
İnsanın en büyük sorumluluğu vilayet ve hidayet nimetine karşı olan sorumluluğudur. Çünkü dini hükümler ve ilahi rehberler olmadan insanoğlunun hedefine varması mümkün değildir. Yani insan bilmediğini nasıl yaşayabilir? Ya bidat ve hurafeler gibi batılların peşinde gidecek ve böylece hedefinden ve değerlerinden uzaklaşmış olacaktır. Ve ya onu hedefine ulaştıracak doğru bir kitap ya da kılavuza tutunarak hedefine varmış olacaktır. İşte bunun için İmam Rıza (a.s) şöyle buyurmaktadır; ‘’Kıyamet günü kula sorulacak ilk soru Allah´ın tekliğine şehadet getirmesi, Peygamberin risaletini kabul etmesi, İmam Ali´nin (a.s) velayetinde olup olmaması sorusudur.’’ Bundan dolayı bizler bu kadar değerli olan nimetlerin karşısında, sorumluluk duygusunu taşımazsak ve sorumluluğumuza amel etmezsek hayatımız boş bir hayat olur.
Evet, dostlar sözün özü şudur; Teklif çağından, ölüm anına kadar gece ve gündüzümüz vazifeler ve sorumluluklarla doludur. Doğru bir yolda olmamız ve bizi yüceltecek bir vazifeyi yerine getirmemiz, her şeyden önce dinimizi doğru tanımamıza bağlıdır. Allah bütün hakkı arayanlarla beraber bizleri de dini doğru tanıyıp, sorumluluklarının farkında olup, sorumluluğuna amel eden salih kullarının arasında karar kılsın.
Hasan Karabulut