Ramazan ayında iftar vermek, üzerine çokça vurgu yapılan güzel amellerden biridir. Peygamber Efendimiz (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Kim bu ayda bir oruçlu mümine iftar verirse, bunun karşılığında Allah katında bir mümin köleyi azat etme sevabı ve geçmiş günahlarının bağışlanması vardır.” Aynı şekilde İmam Cafer Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kim bir mümine iftar verirse, onun bir yıllık günahına kefaret olur ve kim iki mümine iftar verirse, Allah onu cennete sokmayı üzerine alır.”
Manevi mükafatların yanı sıra, iftar vermek Müslümanlar arasında dostluk ve kaynaşmayı güçlendirir, ziyaretleri yeniler, akrabalık bağlarını pekiştirir ve iyilik ile dostluğu yaygınlaştırır. Bu güzel amel, ihtiyaç sahipleriyle dayanışma içinde olmaya vesile olur ve oruç tutma kültürünün yayılmasına katkı sağlar.
Mirza Cevad Ağa Meleki Tebrizi, “el-Murakabat” adlı kitabında iftar vermenin sevabı hakkında dikkat çekici noktalara değinmiştir. Şöyle yazmaktadır:
“Bu ayda en önemli amellerden biri, oruçlulara iftar vermektir. Bunun sevabını Peygamber Efendimiz’in (s.a.a) sözlerinde işittin. Ancak burada en önemli nokta, ihlaslı bir niyetle ve ilahi edep çerçevesinde hareket etmektir. Kişinin niyeti yalnızca Allah’ın rızasını kazanmak olmalı, dünyevi veya uhrevi bir şeref göstermek, geleneklere uymak ya da taklit etmek amacı taşımamalıdır. Bu konuda niyetini sürekli gözden geçirmeli, nefsin ve şeytanın oyunlarından emin olmadan hareket etmemelidir. Ayrıca, iftar verme işi, davet edilecek müminlerin belirlenmesi, iftar için hazırlanacak yemeğin seçimi ve misafirlerle kurulan ilişkinin şekli gibi hususlarda Allah’tan yardım dilemelidir. Çünkü bütün bu hususlar niyet ve amaca bağlıdır. Uyanık kimseler, şeytanın bu işlere nasıl nüfuz ettiğini bilir, onun emirlerinden kaçınır ve yalnızca Rablerinin emrine uyarak, din ve dünyanın sahibinin rızasını kazanmayı hedefler. Böylece Allah’ın kabulüne ve mükafatlarına ulaşarak, hayallerinin ve arzularının da ötesinde bir kurtuluşa ererler.”