ÂYAT NAMAZININ FELSEFESİ NEDİR?
Âyat namazının felsefesi korkuyu gidermek ve endişeye bertaraf etmek değildir. Evet, bazı hadise ve olaylarda örneğin deprem gibi olaylarda korku da vardır. Ancak birçok diğer hadiselerde örneğin güneşin veya ayın tutulması olayında, korkunun olmamasıyla birlikte, âyat namazı kılmak gerekiyor ve korkunun olduğu noktalarda da korkuyu bertaraf edip, sakinleşmek adına, Allah’ı zikredip, Allah’a sığınmak gerekiyor. Nitekim Kuran-ı Kerim’de buyrulduğu üzere: “İyi biliniz ki, kalpler Allah’ı anmakla huzur ve sûkunut bulur.” (Rad/28).
Âyet namazını açıklayan hadislerden elde ettiğimiz bilgiler ışığında, âyet namazının felsefesi aşağıdaki açıklayacağımız şu hususlardır;
- Olağan üstü bu olaylar, aslında Allah’ı hatırlamak için iyi bir fırsattır. Her şeyin gerçek sebebinin Yüce Allah olduğunu bilmemize sebeptir. Bu durumda kalbi imanımızı amele dökerek, O’nun karşısında namaz kılıp secde ederek, hak olan inancımızı göstermiş olalım. Hazreti Peygamber Efendimiz (s.a.a)’den rivayet edilen bir hadis-i şerifte, şöyle buyurmaktadır: “Güneş ve Ay’ın tutulması bir kimsenin ölümünden veya yaşantısından dolayı değildir. Bu ikisi Yüce Allah’ın nişanelerindendir. Güneş ve Ay tutulduğunu gördüğünüzde camilere gidin ve namaz kılın.
- Âyat namazının ikincisi felsefesi halkı hurafelerden korumaktadır. Bu hadiselerin vuku bulduğu zaman, âyat namazı kılarak, varlık âleminde olan olayların sebebinin Yüce Allah olduğuna inanarak, hurafelere ve batıl akidelerin önüne geçmiş oluruz.
- Âyat namazının sebeplerinden birisi insanlar için bir uyarı ve ikaz mahiyeti taşımasıdır. Bazı hadislerde âyat namazının vacip oluşunun nedeni şöyle açıklanmıştır: “İnsanların bir kısım günahlarından dolayı, Yüce Allah onları azabına müstehak görür ancak kullarına olan engin sevgisi nedeniyle onlara bir başka fırsat daha verir ve bir kısım alametlerini aşikâr kılarak, onların kendilerine gelerek, Yüce Allah’a yönelmelerine ve tövbe etmelerini istemektedir. Örneğin Ay ve Güneş’in tutulması, deprem, şimşeklerin çakması, kasırgaların olması, bunların vasıtasıyla insanları uyandırarak, Yüce Allah’a yönelmelerini sağlayarak, yanlışlarından tövbe etmelerini istemektedir. İşte bu iki rekât namazın kılınması, azabın onlar üzerinden bertaraf edilmesini sağlamaktadır.