Aşerat duası çok muteber dualardan biridir.Bu duanın nüshaları arasında ihtilaf vardır. Biz onu Şeyh’in “Misbah” kitabından aktarıyoruz. Bu duayı her sabah ve akşam üzeri okumak müstehaptır; fakat bu duanın en faziletli zamanı Cuma günü ikindi vaktinden sonradır.
بِسمِ اللهِ الرَحمنِ الرَحيِمِ
سُبْحانَ اللهِ وَالْحَمْدُ للهِ وَلا اِلـٰهَ إلاّ اللهُ وَاللهُ اَكبَرُ وَلا حَوْلَ ولا قُوَّةَ إلاّ بِاللهِ الْعَلِيِّ الْعَظِيم، سُبْحانَ اللهِ آناءَ اللَّيْلِ وَاَطْرافَ النَّهارِ، سُبْحانَ اللهِ بِالْغُدُوِّ وَالآصالِ، سُبْحانَ اللهِ بِالْعَشِيِّ وَالاِبكارِ، سُبْحانَ اللهِ حينَ تُمْسُونَ وَحينَ تُصْبِحُونَ وَلَهُ الْحَمْدُ فِي السَّماواتِ وَالارْضِ وَعَشِيَّاً وَحينَ تُظْهِرُونَ، يُخْرِجَ الْحَيَّ مِنَ الْمَيِّتِ وَيُخْرِجُ الْمَيِّتَ مِنَ الْحَيِّ وَيُحْييِ الارْضَ بَعْدَ مَوْتِها وَكَذلِكَ
Bismilâhirrahmanirrahim
Allah munezzehtir, hamd Allah’a mahsustur, Allah’tan başka ilâh yoktur, Allah vasfedilmeyecek kadar yücedir; güç ve kuvvet ancak ulu ve yüce Allah’tandır. Allah’ı tenzih ediyorum gece saatlerinde ve gündüz uç-larında (başlangıçlarında). Allah’ı tenzih ediyorum sabah ve ikindi vakitlerinde; Allah’ı tenzih ediyorum Akşam ve sabahın ilk vakitlerinde. Allah’ı tenzih ediyorum -kullar- akşamlayınca ve sabahlayınca. Göklerde, yerde, gece vakti ve gün ortaya varınca bütün hamdlar Allah’a mahsustur. Ölüden diriyi ve diriden ölüyü çıkarır; yeryüzünü ölümünden sonra diriltir;
تُخْرَجُونَ، سُبْحانَ رَبِّكَ رَبِّ الْعِزَّةِ عَمّا يَصِفُونَ وَسَلامٌ عَلَى المُرْسَلينَ وَالْحَمْدُ للهِ رَبِّ الْعالَمِينَ، سُبْحانَ ذِي المُلْكِ وَالْمَلَكُوتِ، سُبْحانَ ذِي الْعِزَّةِ وَالْجَبَرُوتِ، سُبْحَانَ ذِي الْكِبْرِياءِ وَالْعَظَمَةِ الْمَلِكِ الْحَقِّ المُهَيْمِنِ (الْمُبينِ) الْقُدُّوسِ، سُبْحانَ الله الْمَلِكِ الْحَيِّ الَّذِي لا يَمُوتُ، سُبْحانَ اللهِ الْمَلِكِ الْحَيِّ الْقُدُّوسِ، سُبْحانَ الْقائِمِ الْدّائِمِ، سُبْحانَ الْدّائِمِ القائِمِ، سُبحَانَ رَبِّيَ الْعَظيِمِ، سُبْحانَ رَبِّيَ الأَعْلى، سُبْحانَ الْحَيِّ القَيُّومِ، سُبْحانَ الْعَلِيِّ الأَعْلى، سُبْحانَهُ وَتَعالى، سُبُّوحٌ قُدُّوسٌ رَبُّنا وَرَبُّ الْمَلائِكَةِ وَالرُّوحِ، سُبْحانَ الدّائِمِ غَيْرِ الْغَافِلِ، سُبْحانَ الْعالِمِ بِغَيْرِ تَعْلِيمٍ، سُبْحانَ خالِقِ ما يُرى، ومَا لا يُرى سُبْحانَ الَّذي يُدْرِكُ الاَْبْصارَ وَلا تُدْرِكُهُ الاْبْصارُ وَهُوَ اللَّطيفُ الْخَبِيرُ، اَللّـهُمَّ إنّي اَصْبَحْتُ مِنْكَ في نِعْمَةٍ وَخَيْرٍ وَبَرَكَةٍ وَعافِيَةٍ فَصَلِّ عَلى مُحَمَّدٍ وَآلِهِ وَاَتْمِمْ عَلَيَّ نِعْمَتَكَ وَخَيْرَكَ وَبَرَكاتِكَ وَعافِيَتِكَ
aynı şekilde siz de -ölümden sonra kabirlerinizden dışarı- çıkacaksınız (dirileceksiniz). İzzet sahibi Rabbin kulların vasfettikleri her şeyden mü-nezzehtir. Selam olsun elçilere; bütün hamdlar Alemlerin Rabbi Allah’a mahsustur. Münezzehtir saltanat ve melekut sahibi, münezzehtir izzet ve iktidar sahibi, münezzehtir kibriya ve azamet sahibi, gerçek sultan ve mukaddes -Allah-, münezzehtir hiçbir zaman ölmeyecek olan, diri ve sal-tanat sahibi Allah, münezzehtir mukaddes, diri ve mutlak malik olan Al-lah, münezzehtir kâim ve ebedi -Allah-, münezzehtir ebedi ve kâim -yüce Allah-, münezzehtir benim yüce Rabbim, münezzehtir benim ulu Rabbim, münezzehtir diri ve kayyım -Allah-, münezzehtir en yüce makama sahip olan -Allah-, münezzehtir, yücedir, çok münezzehtir, mukaddes ve terte-mizdir bizim, meleklerin ve Ruh’un Rabbi olan Allah, münezzehtir gafil olmayan sürekli -Allah-, münezzehtir öğrenmeden bilen -olan Allah-, mü-nezzehtir görünen ve görünmeyen şeylerin yaratıcısı, münezzehtir kulları göre ve kulların gözleri kendisini görmeyen -Allah-; O Latif ve bilendir.
Allah’ım! Ben senin lütfünle nimet, hayır, bereket ve afiyet içerisinde akşamı sabahladım. O halde Muhammed ve Ehl-i Beyt’ine salat eyle, beni cehennem ateşinden kurtararak bana nimetini, hayrını, bereketlerini ve afiyetini tamamla; beni şükrün, afiyetin, lütfün ve yaşattığın sürece ebedi bağışınla beni rızıklandır.
بِنَجاةٍ مِنَ الْنَّارِ، وَارْزُقْنِي شُكْرَكَ وَعافِيَتَكَ وَفَضْلَكَ وَكَرامَتَكَ اَبَداً ما اَبْقَيْتَنِي، اَللّـهُمَّ بِنُورِكَ اهْتَدَيْتُ وَبِفَضْلِكَ اسْتَغْنَيْتُ وَبِنِعْمَتِكَ اَصْبَحْتُ وَاَمْسَيْتُ، اَللّـهُمَّ اِنّي اُشْهِدُكَ وَكَفى بِكَ شَهِيداً وَاُشْهِدُ مَلائِكَتَكَ واَنْبِياءَكَ وَرُسُلَكَ وَحَمَلَةَ عَرْشِكَ وَسُكَّانَ سَماواتِكَ وَاَرْضِكَ (وَاَرَضيكَ) وَجَميعَ خَلْقِكَ بِاَنَّكَ اَنْتَ اللهُ لا اِلـٰهَ إلاّ اَنْتَ وَحْدَكَ لا شَرِيكَ لَكَ واَنَّ مُحَمَّداً صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ عَبْدُكَ وَرَسُولُكَ وَاَنَّكَ عَلى كُلِّ شَيءٍ قَدِيرٌ، تُحْيي وَتُميتُ وَتُميتُ وتُحْيي وَاَشْهَدُ اَنَّ الْجَنَّةَ حَقٌّ وَاَنَّ النَّارَ حَقٌّ، وَ (اَنَّ) النُّشُورَ حَقٌّ، وَالْسَّاعَهَ آتِيَةٌ لا رَيْبَ فيهَا، وَاَنَّ اللهَ يَبْعَثُ مَنْ فِي القُبُورِ، وَاَشْهَدُ اَنَّ عَلِيَّ بْنَ اَبي طالِب اَميرُ الْمُؤْمِنِينَ حَقّاً حَقّاً، وَاَنَّ الأَئِمَّةَ مِنْ وُلْدِهِ هُمُ الأَئمَّةُ الهُداةُ الْمَهْدِيُّونَ غَيْرُ الضّالّينَ وَلاَ المُضِلِّينَ وَاَنَّهُمْ أَوْلِياؤٌكَ الْمُصْطَفَوْنَ وَحِزْبُكَ الْغالِبُونَ وَصِفْوَتُكَ وَخِيَرَتُكَ مِنْ خَلْقِكَ وَنُجَباؤُكَ الَّذِينَ انْتَجَبْتَهُمْ لِدينِكَ وَاخْتَصَصْتَهُمْ مِنْ خَلْقِكَ، واصْطَفْيَتَهُمْ عَلى عِبادِكَ، وَجَعَلْتَهُمْ
Allah’ım! Ben senin nurun vesilesiyle hidayet buldum, lütfünle zen-ginleştim, nimetinle sabahlayıp akşamladım.
Allah’ım! Ben seni şahid tutuyorum ve senin şahitliğin de yeter; senin meleklerini, peygamberlerini, elçilerini, arşının hamillerini, göklerinde ve yerde sükunet edenleri ve senin bütün yarattıklarını şuna şahid tutuyo-rum: Sen Allah’sın; senden başka ilâh yoktur, teksin, ortağın yoktur se-nin; Muhammed -Allah’ın salatı onun ve Ehl-i Beyt’inin üzerine olsun- se-nin kulun ve elçindir ve senin her şeye gücün yeter; diriltir ve öldürürsün, öldürür ve diriltirsin sen.
Şehadet ederim ki cennet haktır, cehennem haktır, ölümden sonra dirilmek haktır, kıyamet haktır, onda hiçbir şüphe yoktur ve -şehadet ede-rim ki- Allah kabirde olanları diriltecektir. Şehadet ederim ki, Emirulmüminin Ali b. Ebitalib hak üzeredir; onun soyundan gelen imam-lar halkı hidayet eden ve hidayet olunan imamlardır, sapmış ve saptıran imamlar değillerdir; onlar senin seçkin velilerindirler, senin galip ve fatih hizbindirler; insanlar arasından halis kıldığın ve seçtiğin kişilerdir onlar; kendi dinin için seçtiğin ve halk arasından halis kıldığın, kulların üzerine seçtiğin, alemlere hüccet ettiğin kişilerdir; salavatın onların üzerine olsun; Allah’ın selamı, rahmet ve bereketleri onların üzerine olsun.
حُجَّةً عَلَى العالَمينَ صَلَواتُكَ عَلَيْهِمْ والسَّلامُ وَرَحْمةُ اللهِ وَبَرَكاتُهُ، اَللّـهُمَّ اكْتُبْ لي هذِهِ الشَّهادَهَ عِنْدَكَ حَتّى تُلَقِّنّيهاَ يَوْمَ الْقِيامَةِ وَانْتَ عَنّى راضٍ اِنَّكَ عَلى ما تَشاءُ قَديرٌ، اَللّـهُمَّ لَكَ الْحَمدُ حَمداً يَصْعَدُ اَوَّلُهُ وَلا يَنْفَدُ آخِرُهُ، اَللّـهُمَّ لَكَ الْحَمدُ حَمْداً تَضَعُ لَكَ السَّماءُ كَنَفَيْها (كَتْفَيْها) وَتُسَبِّحُ لَكَ الأَرْضُ وَمَنْ عَلَيْها، اَللّـهُمَّ لَكَ الْحَمْدُ حَمْداً سَرْمَداً اَبَداً لاَ انْقِطاعَ لَهُ وَلا نَفادَ وَلَكَ يَنْبَغي وَاِلَيْكَ يَنْتَهي فِيَّ وَعَلَيَّ وَلَدَيَّ وَمَعي وَقَبْلي وَبَعْدي وَاَمامِي وَفَوْقي وَتَحْتي وَاِذا مِتُّ وَبَقيتُ فَرْداً وَحيداً ثُمَّ فَنيِتُ، وَلَكَ الْحَمْدُ اِذا نُشِرْتُ وَبُعِثْتُ يا مَوْلايَ. اَللّـهُمَّ وَلَكَ الْحَمْدُ وَلَكَ الشُّكْرُ بِجَميعِ مَحامِدِكَ كُلِّها عَلى جَميعِ نَعْمائِكَ كُلِّها حَتّى يَنْتَهِيَ الْحَمْدُ اِلى ما تُحِبُّ رَبَّنا وَتَرْضى، اَللّـهُمَّ لَكَ الْحَمْدُ عَلى كُلِّ اَكْلَةٍ وَشِربَةٍ وَبَطْشَةٍ وَقَبْضَةٍ وَبَسْطَةٍ وَفي كُلِّ مَوْضِعِ شَعْرَةٍ، اَللّـهُمَّ لَكَ الْحَمْدُ حَمْداً خالِداً مَعَ خُلُودِكَ ولَكَ الْحَمْدُ
Allah’ım! Bu şehadeti kıyamet günü benden razı olduğun halde beni onunla mülakat etmek için kendi yanında -amel defterime- yaz; gerçek-ten sen istediğin her şeye kadirsin.
Allah’ım! Hamd sana mahsustur; öyle bir hamd ki ilki yükselir ve so-nunun nihayeti yoktur.
Allah’ım! Hamd sana mahsustur; öyle bir hamd ki, gökyüzü tevazu ile sana kanatlarını açar; yeryüzü ve ondaki varlıklar seni tesbih ederler.
Allah’ım! Hamd sana mahsustur; öyle bir hamd ki ebedidir, sonsuz-dur, hiçbir zaman kesilmez, tükenmek nedir bilmez; ancak sana layıktır ve ancak sana ulaşır; o hamd ve övgü bende, bana, benim yanımda, be-nimle birlikte, benden önce, benden sonra, benim karşımda, benim üs-tümde, benim altımda tecelli etsin ve ölüp tek ve yalnız kaldığım zaman, sonra fani olduğum zaman -her durumda sana hamdederim-; hamd ede-rim sana yeniden dirilip kabrimden çıktığım zaman, ey mevlam.
Allah’ım! Hamd sana mahsustur, şükür sena mahsustur tüm çeşitle-riyle, bütün nimetlerin için; tâ ki ey Rabbimiz! Hamdım senin beğeni ve rızanı kazansın.
Allah’ım! Hamd sana mahsustur, bütün doyasıya yemek, içmek, bilek gücü, tutmak ve bırakmak ve vücudumdaki bütün kıllar için.
حَمْداً لا مُنْتَهى لَهُ دُونَ عِلْمِكَ وَلَكَ الْحَمْدُ حمداً لا أمدَ لهُ دُونَ مشيَّتِكَ، وَلَكَ الحمدُ حَمداً لا أجرَ لقائِلهِ إلاّ رِضاكَ وَلَكَ الْحَمْدُ عَلى حِلْمِكَ بَعْدَ عِلْمِكَ وَلَكَ الْحَمْدُ عَلى عَفِْوكَ بَعْدَ قُدرَتِكَ وَلَكَ الْحَمْدُ باعِثَ الْحَمْدِ وَلَكَ الْحَمْدِ وارِثَ الْحَمْدُ ولَكَ الْحَمْدُ بَديعَ الْحَمْدِ وَلَكَ الْحَمْدُ مُنْتَهَى الْحَمْدِ وَلَكَ الْحَمْدِ مُبتَدِعَ الْحَمْدِ وَلَكَ الْحَمْدُ مُشْتَرِيَ الْحَمْدِ وَلَكَ الْحَمْدُ وَلِيَّ الْحَمْدِ وَلَكَ الْحَمْدُ قَديمَ الْحَمْدِ وَلَكَ الْحَمْدُ صادِقَ الوَعْدِ وَفِيَّ الْعَهْدِ عَزيزَ الجُنْدِ قائِمَ الَْمجْدِ وَلَكَ الْحَمْدُ رَفيعَ الدَّرَجاتِ مُجيبَ الدَّعَواتِ مُنزِلَ (مُنَزَّلِ) الآياتِ مِنْ فَوْقِ سَبْعِ سَماوات عَظيمَ الْبَرَكاتِ مُخْرِجَ النُّورِ مِنَ الظُّلُماتِ ومٌخْرِجَ مَنْ فِي الظُّلُماتِ اِلىَ النُّورِ، مُبَدِّلَ السَّيِّئاتِ حَسَناتٍ، وَجاعِلَ الْحَسَناتِ دَرَجاتٍ، اَللّـهُمَّ لَكَ الْحَمْدُ غافِرَ الذَّنْبِ وَقابِلَ التَّوْبِ شَديدَ
Allah’ım! Hamd sana mahsustur, senin ebediyetliğinle ebedileşe-cek bir hamd. Hamd sana mahsustur, senin ilminden başka nihayeti ol-mayacak bir hamd; hamd sana mahsustur, senin irade ve meşiyyetinden başka süresi olmayan bir hamd; hamd sana mahsustur, söyleyenin mü-kafatı senin memnuniyet ve rızandan başka bir şey olmayacak bir hamd; hamd sana mahsustur, ilminden sonra hilmin için; hamd sana mahsustur, güç ve kudretinden sonra afvın için; hamd sana mahsustur, zira hamdı sen var ettin; hamd sana mahsustur, zira hamdın mirasçısı sensin (o sa-na dönmektedir); hamdın başlangıcı ve nihayeti sana mahsustur; hamd sana mahsustur, zira hamdı icad eden sensin; hamd sana mahsustur, zira hamdın müşterisi sensin; hamd sana mahsustur, zira hamdın velisi sensin; hamd sana mahsustur, zira ezeli hamd senin içindir; hamd sana mahsustur, zira vaadın sadıktır, ahdin vefalı, ordun galip, yüceliğin sabit-tir; hamd sana mahsustur, zira derecen yüce, duaları kabul eden, yüce ve bereketli ayetleri yedi kat göklerin üstünden indirensin sen; karanlık-lardan nuru çıkaran, karanlıklardaki insanları nura çıkaran, günahları iyi-liklere dönüştüren ve iyiliklere uygun dereceler veren sensin.
Allah’ım! Hamd sana mahsustur; zira günahı bağışlayansın, tevbeyi kabul edensin, cezalandırması çetin olansın, lütuf sahibisin sen; senden başka ilâh yoktur; dönüş sanadır.
Allah’ım! Hamd sana mahsustur geceleyin karanlık etrafı örttüğü zaman; hamd sana mahsustur gündüz aydınlandığı zaman; hamd sana mahsustur ahirette ve dünyada, hamd sana mahsustur yıldızların ve gök-
الْعِقابِ ذَا الطَّوْلِ، لا اِلـٰهَ إلاّ اَنْتَ اِلَيْكَ الْمَصيرُ، اَللّـهُمَّ لَكَ الْحَمْدُ فِي الَّليْلِ اِذا يَغْشى، وَلَكَ الْحَمْدُ فِي النَّهارِ اِذا تَجَلّى، وَلَكَ الْحَمْدُ فِي الآخِرَةِ وَالأُولى، وَلَكَ الْحَمْدُ عَدَدَ كُلِّ نَجْمٍ وَمَلَكٍ فِي السَّماءِ، وَلَكَ الْحَمْدُ عَدَدَ الثَّرى وَالْحَصى وَالنَّوى، وَلَكَ الْحَمْدُ عَدَدَ ما في جَوِّ الَّسماءِ، وَلَكَ الْحَمْدُ عَدَدَ ما فى جَوْفِ الأَرْضِ، وَلَكَ الْحَمْدُ عَدَدَ اَوْزانِ مِياهِ الْبِحارِ، وَلَكَ الْحَمْدُ عَدَدَ اَوْراقِ الاَْشْجارِ، وَلَكَ الْحَمْدُ عَدَدَ ما عَلى وَجْهِ الأَرْضِ، وَلَكَ الْحَمْدُ عَدَدَ ما اَحْصى كِتابُكَ، وَلَك الْحَمْدُ عَدَدَ ما اَحاطَ بِهِ عِلْمُكَ، وَلَكَ الْحَمْدُ عَدَدَ الاِْنْسِ وَالْجِنِّ وَالْهَوامِّ وَالطَّيْرِ وَالْبَهائِمِ والسِّباعِ، حَمْداً كثيراً طَيِّباً مُباركاً فِيهِ كَما تُحِبُّ رَبَّنا وَتَرْضى، وَكَما يَنْبَغي لِكَرَمِ وَجْهِكَ وَعِزِّ جَلالِكَ.
teki meleklerin sayısınca; hamd sana mahsustur toprak ve kumların ve tohumların sayısınca; hamd sana mahsustur gökyüzündeki varlıkların sayısınca; hamd sana mahsustur yerin kalbindeki olanların sayısınca; hamd sana mahsustur, denizlerdeki suların ağırlığınca; hamd sana mah-sustur ağaçların yaprakları sayısınca; hamd sana mahsustur yeryüzün-deki varlıkların sayısınca; hamd sana mahsustur Kitabının saydığı şeyle-rin sayısınca; hamd sana mahsustur ilminin kuşattığı şeylerin sayısınca; hamd sana mahsustur insanların ve cinlerin, sürüngenlerin ve kuşların, otçul ve yırtıcı hayvanların sayısınca; çok fazla, güzel, bereketli ve senin sevdiğin ve memnun olduğun şekilde ey Rabbimiz ve yüce kerim veçhin, izzet ve yüceliğine yakışır bir hamd.
Daha sonra on defa şöyle de:
لا اِلـٰهَ إلاّ اللهُ وَحْدَهُ لا شَريكَ لَهُ، لَهُ الْمُلْكُ وَلَهُ الْحَمْدُ وَهُوَ اللَّطيفُ الْخَبيرُ.
“Allah’tan başka ilah yoktur; tektir, ortağı yoktur; saltanat onundur; hamd O’na mahsustur, O, latif ve bilendir.”
Sonra on defa şöyle de:
لا اِلـٰهَ إلاّ اللهُ وَحْدَهُ لا شَريكَ لَهُ، لَهُ الْمُلْكُ وَلَهُ الْحَمْدُ يُحْيي وَيُميتُ ويُميتُ وَيُحْيي وَهُوَ حَيٌّ لا يَمُوتُ بِيَدِهِ الْخَيْرُ وَهُوَ عَلى كُلِّ شَيءٍ قَديرٌ.
“Allah’tan başka ilah yoktur; tektir, ortağı yoktur; saltanat onundur; hamd O’na mahsustur, diriltir ve öldürür, öldürür ve diriltir ve o hiç ölme-yen bir diridir; hayır O’nun elindedir ve O’nun her şeye gücü yeter.”
On defa:
اَسْتَغْفِرُ اللهَ الَّذِي لا اِلـٰهَ إلاّ هُوَ الْحَيُّ الْقَيُّومُ وَاَتُوبُ اِلَيْهِ.
“Diri ve kayyum olan Allah’tan bağışlanma diliyor ve -günahtan- ona dönüş yapıyorum.”
On defa:
يا اَللهُ يا اَللهُ،
“Ey Allah, ey Allah”
On defa:
يا رَحْمٰنُ يا رَحْمٰنُ
“Ey Rahman, ey Rahman”
On defa:
يا رَحيمُ يا رَحيمُ
“Ey Rahim, ey Rahim”
On defa:
يا بَديعُ السَّماواتِ وَالأَرْضِ
“Ey gökleri ve yeri yaratan.”
On defa:
يا ذَا الْجَلالِ وَالاِكْرامِ
“Ey yücelik ve ikram sahibi.”
On defa:
يا حَنّانُ يا مَنّانُ
“Ey şefkatli ve kulları üzerinde minnet sahibi”
On defa:
يا حيُّ يا قَيُّومُ
“Ey diri, ey her şeyi ayakta tutan”
On defa:
يا حَيُّ لا اِلـٰهَ إلاّ اَنْتَ
“Ey kendisinden başka ilah olmayan diri”
On defa:
يا اَللهُ يا لا اِلـٰهَ إلاّ اَنْتَ
“Ey kendisinden başka ilah olmayan Allah”
On defa:
بِسْمِ اللهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ
“Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla”
On defa:
اَللّـهُمَّ صَلِّ عَلى مُحَمَّدٍ وَآلِ مُحَمَّد
“Allah’ım! Muhammed ve Ehl-i Beyt’ine salat eyle”
On defa:
اَللّـهُمَّ افْعَلْ بي ما اَنْتَ اَهْلُهُ
“Allah’ım! Benim hakkımda sana yakışır şeyi yap”
On defa:
آمينَ آمين َ
“Kabul et, kabul et”
On defa:
قُلْ هُوَ اللهُ اَحَدٌ
“De ki: Allah birdir”
Sonra şöyle de:
اَللّـهُمَّ اصْنَعْ بي ما اَنتَ اَهْلُهُ وَلا تَصْنَعُ بي ما اَنَا اَهْلُهُ فَاِنَّكَ اَهْلُ التَّقْوى وَاَهْلُ الْمَغْفِرَةِ، وَاَنَا اَهْلُ الذُّنُوبِ وَالْخَطايا فَارْحَمْني يا مَوْلايَ وَاَنْتَ اَرْحَمُ الرّاحِمينَ
“Allah’ım! Benim hakkımda sana layık olanı yap ve benim hakkımda benim layık olduğumu yapma; gerçekten sen kendisinden çekinilen, ken-disinden bağış dilenilensin; ben ise günah ve hata ehliyim. O halde bana merhamet et ey mevlam; sen merhametlilerin en merhametlisisin.”
On defa:
لا حَْوَلَ وَلا قُوَّهَ إلاّ بِاللهِ تَوَكَّلْتُ عَلَى الْحَيِّ الَّذي لا يَمُوُتُ وَالْحَمْدُ للهِ الَّذي لَمْ يَتَّخِذْ وَلَداً وَلَمْ يَكُنْ لَهُ شَريكٌ في الْمُلْكِ وَلَمْ يَكُنْ لَهُ وَلِيٌّ مِنَ الذُّلِّ وَكَبِّرْهُ تَكْبيراً.
“Allah’tan başka güç ve kuvvet sahibi yoktur; hiçbir zaman ölmeyen diriye dayandım; hamd kendisine evlat edinmeyen, saltanatında ortağı olmayan ve gücünde dosta-yardımcıya ihtiyacı olmayan -Allah’a- mah-sustur, O’nu yücelterek an.”