İMAM HASAN ÂSKERİ (A.S)’IN DOĞUM GÜNÜ, BÜTÜN MÜMİNLERE KUTLU VE MÜBAREK OLSUN
KISACA HAYATI:
İmam Hasan Askeri (232-260 h.k.), Hz. Muhammed‘in soyundan gelen On İki İmam‘ın on birincisidir. Babası İmam Hadi‘nin şehadetinden sonra hicri 254’te imamet makamına ulaştı. Hz. Peygamberimizin (s.a.a) müjdelediği, bütün ilahi dinlerde vaat edilmiş, gelişi ile dünyayı adaletle dolduracak ve evrensel ilahi hükumeti kuracak olan İmam Mehdi‘nin (a.s) babasıdır.
İmam Hasan b. Ali (a.s.) ve babası İmam Ali b. Muhammed (a.s.) Abbasiler tarafından Samerra‘da askeri ordu bölgesinde zorla alıkonulmasından dolayı, Askeri lakabıyla anılmaktadır. Samerra’daki zorunlu ikamet, bu iki İmamın (a.s) tüm hareketlerinin hükümet güçleri tarafından kontrol altında tutulmasına neden olmuştur. Dolayısıyla Şiiler, bu dönemde imama (a.s) ulaşma yolunda büyük kısıtlamalar ile karşı karşıya kalmıştır.
İmam Askeri (a.s) takipçileri ile temsilcileri aracılığı ile ve mektuplaşarak irtibat sağlyordu. Ör: İmam Mehdi’nin has naiplerinden biri olan Osman b. Said, o hazretin özel temsilcilerinden biri sayılmaktaydı.
İmam Hasan Askeri (a.s) 260 h.k yılının Rebiü’l-Evvel ayının sekizinci günü 28 yaşında şehadete ulaşmıştır. Babasının mezarının yanında defnedilmiştir. Bu iki imamın defnedildikleri mekân “Askeriyeyn Haremi” unvanıyla meşhurdur. Aynı zamanda Irakta bulunan Şia ziyaretgâhlarından biridir.
İmam Hasan Askeri’den (a.s) Kur’an tefsiri, ahlak, fıkıh, inanç konuları ve dualar hakkında çeşitli hadisler rivayet edilmiştir.
İMAM HASAN ÂSKERİ (A.S) DİLİYLE, HAZRETİ MEHDİ (A.F)
Ahmed b. İshak (İmam Hasan Askeri (a.s)’ın Kum’daki vekili) şöyle diyor:
İmam Hasan Askeri (a.s)’ın huzuruna vararak, O’nun vasisi hakkında soru sormak istiyordum. İmam (a.s), ben bir şey söylemeden şöyle buyurdu:
“Ey Ahmed! Allah-u Teâla, Âdem’i yarattığı günden şimdiye kadar yeryüzünü hüccetsiz bırakmamıştır, kıyamet gününe kadar da hüccetsiz bırakmayacaktır. İlahi hüccetin bereketiyle yeryüzü halkından sıkıntılar giderilir, yağmur yağar ve yer bereketlerini dışarı çıkarır.”
Arzettim ki: “Ey Resulullah’ın oğlu! Sizden sonra İmam ve vasi kimdir?”
İmam (a.s) aceleyle yerinden kalkarak iç odaya geçti ve omzunda üç yaşındaki nur topu gibi bir çocuk olduğu halde gelerek şöyle buyurdu:
“Ey Ahmed! Eğer Allah-u Teâla katında ve O’nun hüccetleri yanında değerli birisi olmasaydın bu çocuğu sana göstermezdim. İşte bu oğlum, Resulullah (s.a.a)’in adını ve künyesini taşımaktadır. Bu, yeryüzünü, zulümle dolduktan sonra adaletle dolduracak olan kimsedir.
Ey Ahmed! Onun misali ümmetin arasında Hızır ve Zulkarneyn misali gibidir. Allah’a andolsun ki O, gaybete çekilecektir; öyle ki O’nun gaybeti döneminde, Allah-u Teâla’nın, Mehdi’nin imametine itikat etmede sabit kıldığı ve O’nun zuhuru için dua etmeye muvaffak ettiği şahıslar hariç kimse helak olmaktan kurtulamayacaktır.”
Arzettim ki: “Ey mevlam! Bu çocuğun imametine daha çok mutmain olacağım ve onun Kâim-i Bihak’ın kendisi olduğunu gösterecek bir nişanesi var mıdır?”
Bu esnada o çocuk fasih bir Arapça’yla şöyle buyurdu:
“Ben, Bakıyyetullah’ım (Allah’ın yeryüzündeki kalan son hüccetiyim), Allah’ın düşmanlarından intikam alacak olan benim! O halde Allah’ın hüccetini gözünle gördükten sonra artık diğer bir nişane isteme.”
Ahmed b. İshak diyor ki: “Ben çok sevinçli bir halde İmam Hasan Askeri’den izin alarak dışarı çıktım. Ertesi gün İmam (a.s)’ın yanına dönerek arzettim ki: “Ey Resulullah’ın oğlu! Dün bana lütufta bulunduğunuzdan (aziz evladınızı bana gösterdiğinizden) dolayı çok mutlu oldum. Ama Hızır ve Zulkarney’den ondaki olan sünnet ve nişane nedir?”
İmam (a.s) buyurdu ki: “Ey Ahmed! Gaybetinin uzun olmasıdır…”