Allah´ın adıyla,
Peygamberimiz Hz. Muhammed´in (s.a.a) annem diye seslendiği ve müminlerin annesi olan Hz.Fatıma´nın (s.a) şehadet günlerinde, onu anmak, hedeflerini, yaşamını ve şehadetinin sebebini bilmek müminler için bir vazifedir. Vazifeden de öteye müminlerin kendi hayatlarını şekillendirmeleri için bir örnek ve Allah’ın dinini anlamak ve yaşamak için de bir fırsattır. Hz.Fatıma (s.a) kendini vilayete feda etmiştir. İnsanlar vilayetin önemini sorduklarında verilecek en iyi cevap, Fatıma’nın dahi kendini feda ettiği yol olarak nitelendirilebilir. Öyle ki Fatıma (s.a), Allah’ın emri olan vilayeti, müminlerin emiri olan İmam Ali´nin (a.s) hakkını korumak ve bunun önemini göstermek için kendini siper etmiştir. Vilayet’in olmadığı bir dinde, insanların doğru yolda yürüyemeyeceğini kanıyla ispat etmiştir. Nitekim O’nu şehit edenler ve buna sessiz kalanlar, vilayetten ve İslam yolundan sapmış, diğerleri ise Allah’ın emrine lebbeyk demişlerdir. Fatıma (s.a) vilayete feda oluşuyla, vilayetin önemini gözler önüne sermiştir.
Vahyin evine saldırı yapıldığında neden Hz.Fatıma (s.a) öne çıkmıştır ve neden İmam Ali (a.s) öne çıkmamıştır? Gibi soruların sorulduğu görülmektedir. Bu gibi soruların yüzyıllardır sorulduğunu ve yine yüzyıllardır da cevaplandığını hatırlatmak isterim. Hz.Fatıma´nın öne çıkarak şehit olması, vilayetin ne derecede önemli olduğunu gösteren büyük bir delildir. Vilayet makamının şahsi bir makam olmadığını göstermek için bu denli büyük bir kişilik öne çıkmıştır. Onun kendisi vilayet makamında oturacak kişi de değildi. O kişi, Allah´ın emrettiği gibi İmam Ali (a.s) idi. Bu emrin önemini göstermek için de peygamberin canı, kanı ve evladı kendini feda etmiştir. Bizler vilayetin sıradan bir makam ve anlayış olmadığını, tam aksine peygamberimizin kızının dahi canını ortaya koyduğu önemli bir olgu olduğunu görmekteyiz. Hz.Fatıma (s.a) bu öne çıkışıyla vilayeti ve vilayetin önemini açıkça beyan etmiştir. O hazretin kendini feda etmesinin de sebebi budur.
Konuyu bir diğer açıdan ele aldığımızda bazı kimseler böyle bir olayın gerçekleşmediğine dair kendilerince deliller sunarken, İmam Ali´nin (a.s) neden evin içinde durduğunu ve evine saldıranların karşısına neden bizzat çıkmadığını sormaktalar. Ancak aynı kişiler Kerbela´da İmam Hüseyin (a.s) şehit edilirken, İmam Seccad´ın (a.s) çadırlarda olduğunu da kabul edip, insanlara anlatmaktadırlar. İlahi emir verilmiş olduğu halde hangi masum imam ya da kişi ilahi emrin dışında hareket etmiştir? Allah´ın emri dışında hareket etmeyen İmam Seccad (a.s) nasıl çadırlarda durmuşsa, İmam Ali de (a.s) ev içerisinde öyle durmuştur. Kaldı ki tarihi olayları tam olarak ele almadan, İmam Ali´nin (a.s) evin içinde durup, öylece beklediğini söylemek de gerçeği yansıtmamaktadır. İmam Ali (a.s) bu olaylar yaşanırken, vahiy evine saldıranlara karşı mücadele etmiştir. Rivayetlerde o hazretin mücadele ettiği ve tutuklandığı bizlere ulaşmıştır.
Sorulan sorulardan bir diğeri de, İmam Ali´nin (a.s) saldırganlara karşı neden hücum etmediği sorusudur. Bu sorunun cevabı için tarihi dikkatlice incelemek yeterlidir. Peygamberin vefatının üzerinden henüz birkaç gün geçmişken, toplum, peygambersiz bir İslami yaşantının nasıl gerçekleşeceği hakkında tecrübesiz ve kaygılıyken, batı sınırlarından İslam dinini ortadan kaldırmak isteyen Rum kuvvetleri birleşmişken, Yahudi ve Hristiyan gruplar, oluşan bu ortamdan faydalanmak için can atarken ve daha birçok olumsuz durum oluşmuşken, İmam Ali´nin (a.s) yapacağı bir kıyamın sonucunu kim tahmin edebilir? Peygamberimiz bu yaşanan olayları hayattayken bildiği için İmam Ali´ye (a.s) sabretmesini söylememiş miydi? Yine aynı şekilde İmam Ali (a.s), ‘’Gözümde diken, boğazımda kemik varmış gibi sabrettim.’’ dememiş midir? İşte bu sorunun cevabı da bu soruların içindedir. Eğer peygamberimiz, o hazrete sabretmelisin dediyse ve o hazret, uzun bir müddet sabrettikten sonra sabrettim dediyse, yıllarca düşmana karşı hücum etmemesinin sebebi de ortaya çıkmıştır.
Vahyin evine yapılan saldırı, Kuran’a yapılmış olan bir saldırıdır. Peygamberimizin dillerde ezber olan ” Fatıma’nın rızası Allah’ın rızası, O’nun gazabı ise Allah’ın gazabıdır” sözü bunu çok açık bir şekilde bizlere bildirmektedir. Fatıma (s.a), Allah’ın rızasının terazisi olmuştur. Fatıma’nın razı olmadığından Allah da razı değildir. Öyle ki Fatıma’nın evine hücum edenler, Allah’a ve sözlerine, kısacası Kuran’a hücum etmiştir.
Saldırının hangi boyutlarda gerçekleştiği konusu başka bir meseledir ve ayrı olarak üzerinde konuşulmalıdır. Ancak bir saldırının gerçekleştiği tüm İslam aleminin ortak görüşüdür. Bu saldırının boyutlarını da hafif göstermek yerine gerçekleri konuşmak, herkesin, özellikle de uzman kişilerin boynunun borcudur. Hz. Fatıma’nın kısa ömründe yaşadığı vakalar Müslümanların ihtilaf meselesi değil, bilakis birleşme vesilesidir. Değerli müçtehitlerimizin de buyurduğu ve uyguladığı gibi İslami birliği zedelemeden tarihi gerçekleri konuşmanın hiç bir sakıncası yoktur.
Mektep, Fatıma’nın mektebidir. Fatıma’nın meselesi, siyaset yahut maslahat malzemesi değildir ve olmamalıdır. Allah´ın selamı onun üzerine olsun.
Muhammet Sayan