HZ. PEYGAMBERİN (s.a.a) DİNDEKİ KONUMU
İslam dini’nin en son ve en mükemmel din olduğu şüphe götürmez bir gerçektir. Çünkü Hz Adem’den bu yana yüz binlerce yıl süzüle süzüle gelen ve Allah Teala’ nın maide suresi üçüncü ayetinde buyurduğu; “Bu gün size dininizi kemale erdirdim, üzerinizdeki nimetimi tamamladım ve size din olarak İslamı seçip beğendim. Dediği din, bu dindir.
Yani Cenabı Allah Adem (a.s) dan bu yana yaşayan toplumların yapısına, algılama ve kavrama kapasitelerine , pisikolojik ve sosyoljik durumlarını dikkate alarak tedricen insanlığa hükümler göndermiş ve bu hükümleri açıklayacak, insanlara yol gösterecek yine kendi seçtiği peygamberler aracılığıyla beyan etmiştir. En son olarak da kur’an’ı Kerimi sevgili kulu ve Resulü Hz. Muhammed’e (s.a.a) inzal ederek seçtiği ve beğendiği dini tamamlamıştır.
[ ]Madem bu din Allh tarafından seçilip beğenilmiştir o halde bu din insan oğlunun hem dünya hem de ahiret hayatını düzenlemekte ve ayrıca kendi ihtiraslarını, nefsani arzularını bir kenara atarak ona tabi olmaları da saadete erdirmektedir.
Bunun aksi düşünülemez. İnsan eğer aksini düşünüyorsa o zaman iki şeyden biri doğrudur. Ya Allah’ın seçip beğendiği dinde bir eksiklik vardır veya bu dine tabi olanların dini algılamalarında bir eksiklik vardır. Birincisi kesinlikle doğru değildir. Çünkü Allah kur’an’ı kerim’de bu dini kendisinin seçtiğini , hak ile indirdiğini ve bu dinin mukaddes kitabını koruma altına aldığını açık seçik beyan etmektedir. Dolayısıyla birinci şıkkın doğru olması kesinlikle mümkün değildir. İkinci şıkka gelince, hem kendi yaşadığımız toplumda hem de tarihte meydana gelen ibret dolu hadiselerden de anlaşılmaktadır ki Müslümanların dini algılayışlarında eksikliklerin ve sapmaların çokca olması bu ikinci şıkkın doğruluğunu ortaya koymaktadır. Peki, buna sebep olan faktörler ne olabilir acaba? Dini algılamalarda neden eksiklikler vardır? Sapmalar varsa nerelerde olmuştur? Bir dinin iyi anlaşılabilmesi ve doğru algılanabilmesi için bazı önemli hususların çok iyi bilinmesi gerekmektedir. Eğer bunlardan birinin yanlış veya eksik bilinmesi söz konusu ise o zaman bu dinin anlaşılması mümkün olmayacaktır ve insanın zihninde ve yaşamında daima eksik bir tarafı olacaktır. Bu hususların iyi bilinmesi ve insanın kendi yaşamını onlara göre düzenlemesi halinde zihninde ve yaşamında her hangi bir eksiklik kalmayacak, zihnindeki sapmalar ortadan kalkacak ve mutlu sona doğru yoluna devam edecektir.Her hangi bir dinin sahih bir şekilde algılanabilmesi için şu beş hususun her halukarda bilinmesi ve bunlar arasındaki ilişkilerin iyi tetkik edilmesi gerekir.Bunlardan birincisi, bu dini gönderen zatı, isimleriyle, sıfatlarıyla ve fiilleriyle çok iyi tanıyıp içselleştirmek. İkincisi, bu zat’ın insanlara gönderdiği kitabı bütünlüğü içinde ve ona hiç bir şey bulaştırmadan, ayetlerini eğip bükmedem öğrenmek. Üçüncüsü, kitabı grtiren kişiyi yaşamıyla, davranışlarıyla sözleriyle ve en önemlisi kitabın onu tavsif ettiği şekilde tanımak. Dördüncüsü, kitabı getiren kişinin ailesini , şahsiyetlerini , taleplerini ve din için yaptıkları fedakarlıklarını incelemek. Ve beşincisi de o kişinin dost, samimi ve adaletten şaşmayan arkadaşlarını tanımak gerekir. Bunları tanımadan, bilmeden ve incelemeden dini sağlıklı bir şekilde algılamak mümkün değildir.
Yukarıda sırladığımız hususları incelemek yıllar sürecek araştırmaları gerektirmektedir. Bu nedenle biz burada sadece kitabı insanlara geyiren kişiyi yani Hz. Resulullah’ı (s.a.a) bu dindeki konumunu kitabı onu tavsif ettiği Şekilde bir iki noktada açıklamaya çalışacağız. Tabii, şunun bilinmesi gerekir ki Hz. Resulullah’ı (s.a.a) anlatmak onu tüm boyutları ile ortaya koymak o kadar da kolay değildir. Ancak gelmiş, geçmiş ve gelecek tüm insanların en mükemmeli olan Hz. Resulullah’ın (s.a.a) sadece dini algılayışımızda en önemli etken olan bir boyutunu yani Kur’an’ı Hz. Resulullah’tan (s.a.a) veya Hz. Resulullah’ı (s.a.a) kur’an’ dan ayırmak doğrumudur değilmidir? Onu inceleyeceğiz.
Bu incelemeyi yaparken önde gelen şahısların isimlerini ve konumlarını ön planda tutmaktan çok hak Olanın ön planda olması en büyük hedefimiz olacaktır. Çünkü tarih boyunca İslam alemi hak olandan çok önde gelen şahısların söylemlerini ve yaptıklarını ve davranışlarını göz önünde bulundurmuş ve bu dini ona göre algılayıp yorumlamıştır. Bizim inancımıza göre hak her zaman herkesten ve her şeyden üstündür. En sevdiğimiz hatta ve hatta örnek bile almaya çalıştığınız kişi veya kişiler eğer hakka aykırı davranış sergilemişlerse bile sizin göreviniz o kişi veya kişilerin söylem ve davranışlarını değil hak olanın yanında yer almanız inandığınız dinin bir gereğidir. Ama maalesef asırlardır İslam alemi hak olanın yerine önde gelen şahısların söylediklerini kabullenmiş ve onları din haline getirerek hem Allah’ın kitabından uzaklaşmış ve hem de onu insanlığa sunan Aziz Peygamberi (s.a.a) görmezden gelmiştir . Böyle bir algılama biçimi , aynı dine mensup insanlar arasında telafisi mümkün olmayan tefrikalar meydana getirmiş ve tefrikalar yüzünden yüz binlerce insanın kanına girilmiştir. Üzüntü vericidir ki, yanlış dini anlayışlardan ve algılamalardan dolayı İslam aleminde bu tefrikalar ve düşmanlıklar halen devam etmektedir. Bu yanlışların bir yerde durdurulması, söz konusu tefrikaların , yanlış algılamaların ve önde gelen şahıslara endeksli ataların yolunu takip eden din anlayışlarının ortadan kalkması bir önceki yazımızda da belirtiğimiz gibi ancak ve ancak Kur’an’ı ve Kur’an’ın tavsif ettiği o aziz Peygamberi iyi tanımakla mümkün olacaktır.
Ehlibeyt Alimi İlahiyatçı Yazar Behlül Salmanlı
![]() | YanıtlaYönlendir |