Kırk yaşında peygamber olarak görevlendirildi. Görevinin bilincinde olarak insanları Allah’a çağırmaya başladı. Önce müminlerden oluşan bağlılar ve destekçiler toplamaya çalıştı. Çağrı görevinin üzerinden birkaç yıl geçtikten sonra yüce Allah ona yakın akrabalarını uyarmasını emretti. Arkasından elçilik görevini ilân ederek İslâm’ı sevenlerin müminler safına katılması yolunda açık çağrıda bulunmakla emredildiği bu çağrıya erkeklerden Hz. Ali (a.s) kadınlardansa Hz. Hatice validemiz ilk olarak iman ederek Hz. Peygamberimiz (s.a.a) in ilâhi elçi olduğunu kabul etmişlerdir. O andan itibaren Kureyş kabilesi, Hz. Peygamber’in (s.a.a) önüne çeşitli engeller çıkarmaya , çağrının yayılmasını önlemeye , böylece Allah yolunun önünü kesmeye başladılar. Buna karşılık Hz. Peygamber (s.a.a) İslam’a çağırsı için Mekke dışında yeni bir cephe açmaya yöneldi. Bu amaçla Habeşistan’a Müslümanlardan oluşan bir kaç heyet gönderdi. Çünkü bu ülkenin hükümdarı daha önce ülkesine gelen Hz. Ebu talib oğlu Cafer başkanlığındaki bazı Müslümanları iyi karşılamış ve onlarda oraya yerleşmişlerdi. Nitekim Cafer, hicrî yedinci yıla kadar bu ülkeden ayrılmamıştı. Kureyşliler, Habeşistan hükümdarını Müslümanlara karşı kışkırtmaya kalkışmışlardı, başarılı olamayınca da , yeni bir plânla Müslümanlara ekonomik, sosyal ve siyasî ambargo ve kuşatma dayatmak oldu bu ambargonun Hz. Peygamber’i (s.a.a) Hz. Ebu talib ve Haşimî kabilesinin diğer mensuplarını dize getirmesinden ümit kesince kuşatmayı kaldırdılar. Ancak ambargo baskısından zaferle çıkan Hz. Peygamber (s.a.a) ile kabilesi peygamberliğin onuncu yılında Hz. Ebu Talib ile Hz. Hatice’nin vefatları ile sarsıldılar. Bu iki acı olayın Hz. Peygamber (s.a.a) üzerindeki etkisi çok ağır oldu .çünkü aynı yıl içinde en güçlü iki destekcisini kaybetmişti. Bazı tarihçiler, “İsra ve Miraç” olayının gerçekleşmesini bu üzücü durumla ilişkilendiriyorlar. Bu görüşe göre, bu dönemde üzüntünün ve psikolojik baskının doruğunda yaşayan Hz. Peygamber (s.a.a ) aynı zamanda Kureyşlilerin bütün ağırlıkları ile ilâhi davetin önüne dikildiklerini, yolunu kestiklerini görüyordu. Böylece yüce Allah, bu ağır havayı bertaraf etmek için miraç esnasında ona gösterdiği büyük mucizelerle geleceğinin ufkunu açtı. Gerçekten miraç mucizesinin Hz. Peygamber (s.a.a) ve müminler üzerindeki şevk uyandırıcı etkisi çok büyük oldu. Hz. Peygamber (s.a.a) yeni bir hareket merkezi bulabilmek ümidi ile Taif’e gitti. Fakat Mekke’ye komşu olan ve bu şehrin atmosferinin etkisi altında kalan bu beldeden yeni bir açılım elde edemedi. Bunun üzerine Mekke’ye dönerek daha önce komşuluğunu seçtiği Mut’im b. Adiyye’in yanına yerleşti.
Ehlibeyt Alimi İlahiyatçı Yazar Behlül Salmanlı