Hz. ALİ’NİN (a.s) İLMİ VE FAZİLETİ
Eğer biz yaşantımızın Enbiya’nın, Evliya’nın yaşantısı gibi ve ölümümüzün de şehitlerin ölümü gibi olmasını istiyorsak, Ehlibeyti a.s. kendimize dost edinip amelimizde onlara iktida etmemiz ve onlara uymamız gerekir. Böylece görmeyi sevdiğimiz şeyi görebilir, arzuladığımız saadeti elde edebiliriz.
Resulullah s.a.a. bununla ilgili olarak şöyle buyuruyor:
“Kim Enbiya’nın yaşantısına benzer bir yaşantı sürmek ister, Şehitlerin ölümüne benzer bir ölümle ölmek ister ve Rahmanın yarattığı Cennet’te ikamet etmek isterse, Ali’nin (a.s) velayetini ve onun velisinin velayetini kabul etmeli ve ondan sonra gelen imamlara (a.s) iktida etmelidir. Zira onlar benim itretimdirler ve benim tıynetimden yaratılmışlardır. İlahi! Benim kavrayış ve ilmimle onları rızıklandır. Vay olsun ümmetimden onlara muhalif olanlara! İlahi benim şefaatimi onlara ulaştırma!” El Kâfi, cilt 1, sayfa 207, hadis 3
HZ. ALİ’NİN (a.s) İLMİ
“Kitaptan bir ilmi olan kimse, gözünü açıp kapamadan ben o tahtı sana getiririm. dedi. (Süleyman,) tahtı yanında yerleşmiş olarak görünce, bu, Rabbimin bir lütfudur; şükür mü edeceğim, yoksa nankörlük mü edeceğim diye beni sınamak istiyor.” Neml 40
Belkıs’ın bulunduğu yer ile Hz. Süleyman’ın bulunduğu yerin arası rivayetlerde 500 fersah olarak gelmiştir.
Her bir fersah 5.5 km dir. 500 fersah, çarpı 5.5, eşittir: 2750 km
Edirne’den karsa 1600 – 1700 kilometredir. Hz. Süleyman’ın vasisi, Hz. Asıf bin Berhiya, Kur’an’da da belirtildiği gibi, kitaptan sadece bir harf bilmekle Belkıs’ın tahtını bu mesafeden bile daha uzak bir mesafeden bir göz açıp kapamaya kadar getirebiliyor.
Oysa ki Allahu Teâlâ Rad suresi son ayetinde Hz. Ali’nin a.s. hakkında şöyle buyuruyor:
“Kâfirler, sen peygamber değilsin derler. De ki: Benimle sizin aranızda Allah ve yanında kitabın ilmi olan kimse şahit olarak yeter.” Rad 43
Bu ayette görüldüğü gibi, Asıf bin Berhiya ile ilgili ayetteki gibi “Yanında Kitaptan bir ilmi olan” demiyor aksine “Kitabın ilmi yanında olan” diyor. Sünni ve Şia kaynaklarına göre Kitabın ilmi yanında olan, Hz. Emiru’l Müminin Ali’dir (a.s). Sa’labi, Hâkim-i Haskani, Süleyman-i Kunduzi, Ebu İshak, Tefsir-i Keşşaf, Şevahidu’t Tenzil vs. gibi Ehlisünnet kaynaklarına bakılabilir.
Kitaptan bir ilmi olan (Yani Asıf bin Berhiya) ile, Kitabın ilmi yanında olan (Yani Hz. Ali a.s) asla bir değildir.
Dikkat edilmesi gereken diğer bir nokta da şudur ki: Ayette de belirtildiği gibi, Hz. Asıf bin Berhiya a.s. Allah’ın kendisine verdiği bu Kudret ile Belkıs’ın tahtını getirmek istediğinde Hz. Süleyman’a şöyle diyor: “Ene Âtiyke bihi” Yani “Ben o tahtı sana getiririm” diyor. “Ene Âtiyke bihi bi iznillah” yani “Allah’ın izniyle ben o tahtı sana getiririm” demiyor.
Biz bu ayetten şunu anlıyoruz: Allahu Teâlâ, Enbiya ve Evliyaya velayet ve kudret verdiğinde, onları bunun için tam yetkili kılmıştır. Buna göre Allah’ın izni olmaksızın yaprak bile düşmeyeceğine göre, onların her seferinde “İnna nef’alu haza bi iznillah” yani “Biz bu işi Allah’ın izniyle yapıyoruz” deme gibi bir zorunlulukları yoktur. Enbiya ve Evliya’nın yaptıkları mucizeler kesinlikle Allah’tan bağımsız değildir.
Buna göre bizler de Peygamber’e (s.a.a) ve Ehlibeyt (a.s) imamlarına tevessül ettiğimizde, filan hacetimizi Allah’ın izniyle yerine getir dememize gerek yoktur. Zira Peygamber (s.a.a) ve Ehlibeyt (a.s) imamlarından bir hacetinin olmasını isteyen herkes, pekâlâ bilir ki Enbiya ve Evliya, hiçbir zaman işlerinde Allah’tan bağımsız değildirler. Yani onlar mucizevi işleri, Allah’ın onlara verdiği velayet ve kudret ile gerçekleştirmektedirler.
Ayette de görüldüğü gibi, Asif bin Berhiya da “Ben onu sana getiririm” diyor “Allah’ın izniyle getiririm” demiyor.
Bu iki ayete (Neml 40 ve Rad 43) göre Asıf bin Berhiya’nın ilmi, Hz. Ali’nin (a.s) ilminin yanında denizde bir damladan daha azdır.
Son olarak, şu rivayet ile yazıyı noktalandı rayım:
Abdurrahman bin Kesir, İmam Cafer Sadık’tan (a.s) “Kitaptan bir ilmi olan kimse, gözünü açıp kapamadan ben o tahtı sana getiririm.” Neml 40 Ayeti hakkında şöyle rivayet ediyor:
“Ebu Abdullah (Cafer Sadık a.s) elinin parmaklarını açarak elini göğsüne koydu ve şöyle buyurdu: Allah’a yemin olsun ki kitabın ilminin tamamı bizim yanımızdadır.” El Kâfi, cilt 1, sayfa 229, hadis 5