Bu Münacat İmam Zeynulabidin (A.S)’ın Hamse Aşere Diye Meşhur Olan Münacatlarındandır. Allame Meclisî “Biharu’l-Envar”da şöyle kaydetmiştir: Ben bu münacatların ashabımızdan bazılarının kitaplarında rivayet edildiğini gördüm.
بِسْمِ اللهِ الرَّحْمـنِ الرّحَيـمِ
يا مَنْ اِذا سَأَلَهُ عَبْدٌ اَعْطاهُ، وَاِذا اَمَّلَ ما عِنْدَهُ بَلَّغَهُ مُناهُ، وَاِذا اَقْبَلَ عَلَيْهِ قَرَّبَهُ وَاَدْناهُ، وَاِذا جاهَرَهُ بِالْعِصْيانِ سَتَرَ عَلى ذَنْبِهِ وَغَطّاهُ، وَاِذا تَوَكَّلَ عَلَيْهِ اَحْسَبَهُ وَكَفاهُ، اِلهٰي مَنِ الَّذي نَزَلَ بِكَ مُلْتَمِساً قِراكَ فَما قَرَيْتَهُ، وَمَنِ الَّذي اَناخَ بِبابِكَ مُرْتَجِياً نَداكَ فَما اَوْلَيْتَهُ، اَيَحْسُنُ اَنْ اَرْجِعَ عَنْ بابِكَ بِالْخَيْبَةِ مَصْرُوفاً وَلَسْتُ اَعْرِفُ سِواكَ مَوْلىً بِالإِحْسانِ مَوْصُوفاً، كَيْفَ اَرْجُو غَيْرَكَ وَالْخَيْرُ كُلُّهُ بِيَدِكَ، وَكَيْفَ اُؤَمِّلُ سِواكَ وَالْخَلْقُ وَالأَمْرُ لَكَ، أَاَقْطَعُ رَجائي مِنْكَ وَقَدْ اَوْلَيْتَني ما لَمْ اَسْأَلْهُ مِنْ فَضْلِكَ اَمْ تُفْقِرُني اِلى مِثْلي وَاَنـَا اَعْتَصِمُ بِحَبْلِكَ، يا مَنْ سَعِدَ بِرَحْمَتِهِ الْقاصِدُونَ، وَلَمْ يَشْقَ بِنِقْمَتِهِ الْمُسْتَغْفِرُونَ، كَيْفَ اَنْساكَ وَلَمْ تَزَلْ ذاكِري، وَكَيْفَ اَلْهُو عَنْكَ وَاَنْتَ مُراقِبي، اِلهٰي بِذَيْلِ كَرَمِكَ اَعْلَقْتُ يَدي، وَلِنَيْلِعَطاياكَ بَسَطْتُ اَمَلي، فَاَخْلِصْني بِخالِصَةِ تَوْحيدِكَ، وَاجْعَلْني مِنْ صَفْوَةِ عَبيدِكَ، يا مَنْ كُلُّ هارِب اِلَيْهِ يَلْتَجِئُ، وَكُلُّ طالِب اِيّاهُ يَرْتَجي، يا خَيْرَ مَرْجُوٍّ وَيا اَكْرَمَ مَدْعُوٍّ، وَيا مَنْ لا يَرُدُّ سائِلَهُ وَلا يُخَيِّبُ امِلَهُ، يا مَنْ بابُهُ مَفْتُوحٌ لِداعيهِ، وَحِجابُهُ مَرْفُوعٌ لِراجيهِ، اَسْأَلُكَ بِكَرَمِكَ اَنْ تَمُنَّ عَلَيَّ مِنْ عَطائِكَ بِما تَقِرُّ بِهِ عَيْني، وَمِنْ رَجائِكَ بِما تَطْمَئِنُّ بِهِ نَفْسي، وَمِنَ الْيَقينِ بِما تُهَوِّنُ بِهِ عَلَيَّ مُصيباتِ الدُّنْيا، وَتَجْلُو بِهِ عَنْ بَصيرَتي غَشَواتِ الْعَمى، بِرَحْمَتِكَ يا اَرْحَمَ الرّاحِمينَ.
Bismillahirrahmanirrahim
Ey istekte bulunduğu zaman kuluna bağışta bulunan ve kendisinden bir şey umanı ümidine kavuşturan, kendisine yöneleni kendine yakınlaştı-ran, açıkça günah işleyenin günahını örtüp gizleyen, kendisine tevekkül edene yeten ve kâfi gelen (Allah).
Ey Rabbim, sana gelerek ağırlamanı istediği halde ağırlamadığın kimse kimdir? Senin bağışını ümit ederek kapına geldiği halde kendisi-ne bağışta bulunmadığın kimse kimdir? Senin, kapından mahrum bir şekilde geri dönmem yakışır mı? Oysaki ben, senden başka lütuf ve bağışıyla tanınan bir mevla tanımıyorum.
Bütün hayırlar senin elinde olduğu halde, senden başkasına nasıl ümit bağlayayım?! Yaratmak ve hüküm sana mahsus olduğu halde, senden başkasını nasıl arzu edeyim?!
İstemediğim şeyi, fazl ve kereminden bana ihsan ettiğin halde sen-den umudumu mu keseyim?! Yoksa ipine sarıldığım halde beni, kendim gibi birisine mi muhtaç edeceksin?!
Ey kendisine yönelenlerin, rahmeti sayesinde saadete kavuştuğu ve mağfiret dileyenlerin, intikam ve cezasına maruz kalmayıp bedbaht ol-madığı zat! Her an beni andığın halde nasıl seni unutabilirim?! Sürekli beni gözetlediğin halde nasıl senden gafil olabilirim?!
Allah’ım, ben kerem ve lütfüne elimi açtım ve bağışlarına kavuşmak ümidini kalbime yerleştirdim. O halde halis tevhidinle beni (zâhirî ve bâtınî şirkten) temizle ve seçilmiş kullarından kıl beni.
Ey her kaçanın, kendisine sığındığı ve her arayanın kendisine ümit bağladığı (Allah)
Ey en iyi ümit edilen, ey kendisine el açılanların en kerim ve cömer-di, ey kendisinden (bir şey) isteyeni reddetmeyen ve ümit edenin ümidini boşa çıkarmayan; ey kapısı kendisini çağıran için açık olan ve kendisine ümit edenlerden hicabını kaldırmış olan (yüce Allah), keremin hürmetine senden istiyorum ki, gözümü aydınlatacak bağışınla, gönlüme huzur ve-recek ümidinle, dünya musibetlerini (tahammül etmeyi) kolaylaştıracak yakinle bana minnet et (lütufta bulun) ve basiretimden körlük perdesini al. Kendi rahmetin hürmetine, ey merhametlilerin en merhametlisi.